Yolculuğun Bu Zamana Kadarı

Ben kimim ve buraya nasıl geldim?

Beni heyecanlandıran ve istediğim bir şey olmadıktan sonra, küçüklüğümden beri çoğu şeyi yapmakta motivasyon eksikliği hissettim. Kendimi hep fazlasıyla vermem gerekti veya bir şekilde kendimi o şeyi istediğime inandırdım ki üzerine uğraşabileyim. Ancak bu şekilde bir yere kadar gidebildim. Hep en sonunda istediğimi sandığım şeyi başarmaya yaklaşınca, asıl istediğim şeyin o olmadığını görünce, arkama bakmadan o konudan uzaklaştım.

Dünyam küçükken, yani büyüdüğüm şehir olan Çanakkale’den liseyi bitirip ayrılana kadar, çoğumuzun olduğu gibi bende toplumun, ailemin, medyanın yönlendirmesi ile istediklerime karar verdim. Okul mantığını ve sistemini sevmesem de, küçük dünyamda orta okulda veya lisede okulu bırakmak gibi bir olasılık yoktu. Çünkü çevremde böyle bir şeyin örneğini hiç görmemiştim. O yüzden devam edebilmek adına bende kendimi bunun gerekliliğine inandırdım. Daha sonra üniversite için, çok para kazanan bir akrabamın izinden giderek Marmara işletmeye girdim. Ancak bir çok zihinsel kalıbımın oluştuğu Çanakkale’den uzaklaşınca, bakış açım değişmeye, istediğim şeyleri biraz daha fark edebilmeye başladım ve bir kaç gün denemeden sonra okulu bıraktım. Kendimi inandırdığım ve peşinden gittiğim şeyin aslında yalnızca benim kafamda var olduğunu anladım. Devam edeceksem onların kurallarına benim uymam gerekiyordu ki bu da bana uymuyordu. Üçüncü kez başaracağım 20 ve üzeri kilo verme girişimimde bulundum ve spora başladım. Evde vücut ağırlığı ile yapıyordum ve sonuçları gördükçe daha çok heveslendiğim için limitlerimi hep zorluyordum. Günde 2 kere yapmaya başladım, bazı günler bölerek 3 kere yapıyordum. Tabii ki başka hiç bir şey yapmıyordum. Daha sonra salona gitmeye başlayınca, motivasyon kaynağım olan Greg Plitt’in de bitmeyen gazı ile çok hızlı bir ilerleme kaydettim. Yaptığım tek şey ağırlık kaldırmak ve bu konuda okumaktı. Her gün saatlerde, internette bulduğum şeyi okudum. Bu çok yoğun bir şekilde yaklaşık 3 sene devam etti.

Elimden geleni asla ardıma koymuyordum. Hiç bir zaman kolaya kaçmıyordum, hatta daha zorun peşinden gidiyordum AMA yaptığım her şey kendi seçtiğim ve isteyerek yaptığım şeyler oluyordu. O zamanlar bunun iyi bir şey olduğunu düşünüyordum. Kendi hayatımı kendim yönlendiriyorum diye seviniyordum. Fark etmediğim şey ise, yaptığım şeylerin yalnızca seçtiğim ve yapmak istediğim şeyler olduğuydu. Kendime hep, “yapmak istemiyorsam, sevmiyorsam yapamıyorum ben ya” diyordum. Tabii ki beni bazı yönlerden geliştirdi. Daha cesur kararlar alabiliyordum. Örneğin “fitness modeli olucam ben” gibi. Türkiyede 5-6 sene önce, spor şimdi olduğu kadar bile yaygın olmamasına rağmen. Yapmak istediğim dediğim şeye dört değil sekiz kolla sarılıyordum. Sabah 6 da koşuya çıkacaksam, yağmur yağsa da çıkıyordum. Drop setler, giant setler canımı yaksada 50-60 dk içerisinde durdurak bilmeden 40-45 set yapıyordum. Yapmam gerektiğini biliyordum ve yapıyordum. Tabii ki bazen zor geliyordu, canım istemiyordu ama bunlar yine sevdiğim ama zor gelen şeylerdi. Beni asıl zorlayan, yapmam gereken ama istemediğim şeylerdi. O zamanlar bunların üzerine pek fazla düşünmüyordum.

“Challenge”(meydan okuma) üzerine kurulu bir bakış açım vardı. Zor bir hedef önüme koyup onu başarmaya çalışıyordum. Fiziksel ve zihinsel her şeyin birbirini etkilediğini pek fark etmiyordum. Zorlu bir antremana meydan okurken yaşadığım duyguları, zihinsel olarak kendime meydan okuduğum zamanlarda yaşadığımı. Kendimi, kendime kanıtlamaya çalışmanın yalnızca spor konusunda değil, insan ilişkilerinde de ortaya çıktığını. Yemeğe karşı olan bağımlılığımın aslında yemekle çok fazla alakası olmadığını, kalıba dökülmüş hareketlerimin -bir yere giderken aynı yerlerden geçmek, bir mekanda genelde aynı pisuvarı kullanmak gibi herhangi bir kalıp olabilir”- yalnızca fiziksel olarak değil, bir yargıya varırken de aynı yolları kullanmak gibi zihinsel şekilde de gerçekleştiğini bilmiyordum. O yüzden meydan okumalarımı yaparken, sonuca ulaşmak için, kendimce uygun her yolu deniyordum ama bu “her yol” istemeden de olsa benim seçtiğim ve “rahat” olacağım yollar dahilinde oluyordu. Her ne kadar bu yıllar boyunca büyük kaygılar barındırmış olsam da bu kaygıları, bu yolun bir parçası olarak kabul ettiğim için, istediğime ulaştığım geçeceğini umut etmekten başka bir seçeneğim kalmıyordu.

4 senelik fitness hayatımda aslında, istediğim hedeflere baya bir ulaşmıştım.110 kg bol yağlı spordan alakasız bir vücuttan 85kg %7 yağ oranına düşmüş, en yavaş geliştirebildiğim bölgem olan kollarımı 44cm’ye çıkartmıştım (o zamanlar benim için önemliydi). Diğer bölgelerim zaten yeterince geliştiği için onları pek ölçmüyordum. Aslında örnek aldığım fitness modellerinin görüntülerine baya yakındım ama 2 yaz üst üste “kendimi hazır hissetmediğim için” bir sene daha hazırlanmaya karar verdim. En sonunda artık daha fazla hazır hissetmeme gibi bir durum olamayacak hale gelmiştim ve artık işin sadece istediğim şeyleri yapma döneminin bittiğini pek fark etmesem de vücudum anlamıştı. Artık, kamera karşısına geçip, uzun saatler çalışıp koşturmam, ucuza çalışmaya başlayıp yolumu bulup, değerimi kanıtlamam, anlaşamayacağım kişilerle anlaşmam gerekeceği bir dönem benim bekliyordu.Bunları yapmak istemiyordum, ancak olmak istediğim kişi olmak için yapmam gereken zorunluluklardı.

Kendimi en iyi hissettiğim zamanlardan birinde bir sabah uyandım ve yataktan çıkamaz haldeydim. Tiroitim çökmüştü. Semptomlara bakarak araştırmamı yaptım ve sonuç barizdi. Doktora gittim, ömür boyu kullanmam gerektiğini söylediği bir hormon hapı verdi. 3 hafta kullandım ve bu arada gerekli şekilde beslenip hareket ederek, hapı kullanmama gerek kalmayacak şekilde durumu kurtardım ve yaklaşık 5-6 haftada tam olarak kendime geldim. Ancak bunu öğrendiğim ilk günler hayatımdaki en büyük yıkımı yaşadığım zamanlardı. Kendimi sıkı çalışmalarımdan yola çıkarak başarıya o kadar layık görmüştüm ki, bu sorunu sanki bana yapılmış bir nankörlük olarak algıladım ve istemediğim şeyleri yapmak zorunda olacağım bir adımı atmamak için kendime güzel bir bahane bulmuş oldum.

Daha sonrasında aradan bir süre geçti ve ben sporu eskisi gibi haftada 5-6 gün yapmaktan 3-4 güne indirdim ve o eski motivasyonumu kaybettiğim için artık uzatmalı eziyet setler hiç ilgimi çekmiyordu. Zaten yeterince kasım vardı ve sadece kas için çalışmak anlamsız gelmeye başladı. Güçlenmeye karar verdim. Haftada 3 kere spora gidiyor bir yandan da Kadıköydeki The Beatles adlı barda çalışıyordum. Barda çalışmaya başlamamın sebebi ise Jack Kerouac’ın Yolda kitabını okuduktan sonra Güney Amerika’ya gitmeye karar vermemdi. Hayatımın büyük bir kısmını kapsayan spor hayatımdan çıkınca, yeni bir amaç edinmeye açık hale gelmiştim. Gerekli parayı biriktirdim ve yakın bir arkadaşım ile beraber tek yön biletlerimizi aldık. Yeni ilgi alanım olan gezmek, ve daha da fazla istediğim şeyleri yapmak için büyük fırsatlar tanıyacak gibi görünüyordu. Hem içerisinde bir çok zorluk, meydan okuma barındırıyordu hemde kendi seçimim olan bir şeyin sonuçlarını çekecektim.

Barda tanıştığım bir adamla defalarca ettiğimiz muhabbetlerden sonra beni, Fethiye-Kabak koyunda aldığını söylediği kamp yeri için işletmeci olarak çağırdı. Bende Güney Amerika gezisinden önce cebime biraz para koyarım hemde otostopta biraz tecrübe kazanırım diye hevesle kabul ettim ve şu anki sevgilim olan Oza’da dahil olmak üzere bir kaç arkadaşımı daha topladım ve haziran ayı başında kabak koyunun yolunu tuttuk. Artık üzerimden model olmaya kendimi zorlamamın kaygısı kalkmıştı ve kendimi çok özgür hissediyordum. Önümüzdeki 2-3 yıl içerisinde şehir yaşantısından ve paradan epeyce uzaklaşacağım yolculuğum böylelikle başlamış oldu.

İlk bir ay içerisinde adı geçen kamp yerinin var olmadığını öğrendik ve gezimize devam ettik, öylece geziyorduk. Haziranın ortalarında Oza ile sevgili olduk ve bu durum bileti aldığım arkadaşım ile yapacağımız gezinin gidişatını değiştirdi ve o gelmekten vazgeçince bende Oza’yı bırakmayacağım için ve bilet alacak paramız da olmadığı için gitmekten vazgeçtim ve bileti yaktım.

Önümüzdeki 2 yılı şehirlere pek fazla uğramadan çadırda kalarak geçirdik. Açlık dışında çok büyük sorunlar yaşamadık. Her zaman bir zorluk oluyordu ama bu zorluklar yine biz seçtiğimiz için beni çok fazla etkilemiyordu. Ancak kimi zaman almak istediğimiz şeyler oluyordu ve bunları alacak parayı bir yerde çalışarak kazanmak istemiyordum. Sevmediğim şeyi yapmamaya devam ediyordum. Daha sonra bazen bu durum sevdiğimiz şey olan gezmenin sınırlarını genişletmemize de engel olmaya başladı. Türkiye içinde para harcamadan yaşamak kolaydı ama çok uzaklara gitmek için paraya ihtiyacımız oluyordu. Ancak sevmediğim şey olan paradan  kendimizi gittikçe uzaklaştırdığımız için zamanla çalışkan tembel haline gelmiştim. İstediğim şey için sınırsız enerji harcayabiliyordum. Konu birine yardım etmek olunca, 50 kiloluk çuvalları kilometrelerce taşıyıp, tüm gün kazma kürek kullanabiliyordum ama para için çalışacak olsam baştan kabul etmiyordum. Bu yüzden, kendime sevdirmeye çalışıp uğraştığım ve para kazanmamı sağlayacak şeyler oldu ama, hep severek ve beni zorlasada sevdiğim için anlamayacağım şeyler aradım.

Bu arayışım hiç bitmedi. Gezerken para kazanmamı sağlayacak yollar bulmak istiyordum ama bu yollar, sevmediğim ve bana yapması zor gelen şeyler içersin istemiyordum. Hindistan gezimizden aldığımız takıları yabancı site üzerinden satmaya başladık ancak bu sadece cebimize harçlık koyuyordu. Daha sonra uzun süreden sonra ilk kez sıkıcı da olsa yapacağım, bakır bükmeye başladım. Bir kaç ayımı geçirdim ve getiri sağlayamadığım için hevesim kırıldı ve devam etmedim.

2016’nın sonunda bodybuilding.com’ın düzenlediği bir transformation challange olduğunu gördük. Bu yazıyı yazmamdan hemen hemen 7 ay önce. Ödül çok büyüktü. Yalnızca bizim gibi çok ufak paralarla geçinen lüksten yoksun insanlar için değil, çoğu kişi için yeterince büyük bir ödüldü. Bir kadın, bir erkek birinci için kişi başı 100.000$. Böyle bir para ile ister arsa alıp, ellerimizle evimizi yapıp, besinlerimizi yetiştirebilirdik. İstersek yurt dışında yaşamak için bir atılımda bulunurduk. İstersek bir yatırım yapar sonrasında dünyayı gezmeye devam ederdik. Bu motivasyon ile bütün enerjimizi bu yarışmaya ayırdık. Yanlış hatırlamıyorsam 6 Ocak 2017 de spor salonuna adımımızı attık. Yarışmanın süresi 3 aydı. Bu süre zarfında, öncesi-sonrası fotoğrafının en etkileyici şekilde olabilmesi için karın kaslarımın görünmesi şarttı ve benim verecek epey yağım vardı. Belimin çevresi eskiden “en iyi formumda olduğum” olan 82-83 cm.den 20 cm. daha kalındı.

Spora gittiğimiz ilk gün gerçekten çok soğuk ve sakin bir gündü. Her yer bembeyaz ve pürüzsüz görünüyordu. Kar adeta etraftaki bütün seslerin üzerine yağıp hepsini örtmüştü. Yerlerden yer yer hafif buzlu karların ezilmesinden çıkan kütür kütür bir çıtırdı yükseliyordu. O gün ne kadar heyecanlı ve kararlı olduğumuzu hatırlıyorum. Eski bir arkadaşımda bizimle bu challange’a katılmıştı. Kardan dolayı otobüsler çalışmadığından otostopla gelmişti. Kısacası, bu hedef uzun yıllar sonra benim kendimi adadığım tek şey oldu. Dedim ki, “bu sefer bunun sonunu göreceğim, kazanmak veya kaybetmek ile ilgili bir şey düşünmeyeceğim, elimden geleni yapacağım. Ben ne yapıyorum, girdim yine kaçtığım dünyanın içine dersem, amacımı hatırlayacağım. Kendimi başkalarının gidişatları ile karşılaştırmayacağım, yalnızca elimden gelenin en iyisini yaptığımdan emin olacağım.”

Bu süreçte Oza ile beraber ailemin yanına yerleştik. En iyi beslenip, en iyi dinlenebileceğimiz yer orasıydı. Ama tabii ki bir kaç sene çoğu sınırın dışında, genellikle kendi içimizde yaşadıktan sonra, her ne kadar yakından tanıdığım insanlar olan ailem de olsa başka insanların yaşamlarına dahil olmak büyük bir değişim oldu. Bu süreçte, minnettar olma pratikleri yaptım. Aklıma sorumluluk almadığım, fakir ama mutlu olduğum, yakarışlarımın genellikle “ya abi arabanın kasası boş, neden almıyorsun ki, ne zarırımız olacak!” olduğu otostopla gezdiğimiz zamanlara geri dönmek istediğim tabii ki oldu. Bu zamanlarda kendime daha 25 yaşında olduğumu, istediğim amaca ulaşabilirsem, bir düzen kurmam 5-10 yılımı alsa da önümde uzun yıllar olacağını bol bol hatırlattım. Kafamı soktuğum bir çatı, bir sonraki öğünüm için yiyecek ve üstümü örtecek kıyafet olduğunu ve geri kalan dertlerimin kafamda benim oluşturduğum sorunlar olduğunu, amacıma ulaşmak için düşünmeyip yalnızca yapmam gerektiğini defalarca kendime söyledim.

Spor yapmaya sanki, hiç ara vermemişim gibi çalışmaya başladım ve arkadaşlarımda bana aynı şekilde eşlik etti. İlk 2 hafta yerimizden kalkamadık. Adapte sürecine dahil yüksek setler işimizi bitirmişti. Bir çuval soğandan bile daha cansız yatarak bir süre geçirdik. Her sabah o kadar acı ve yorgunluk ile kalkıp, bir kere bile yılmadan gitmeye devam ettik. Hızlı ilerleme kaydediyorduk. Oza hızla kilo veriyordu, bende çok hızlı güçleniyordum. Aradan bir ay geçtiğinde 20 kilo ile 4-5 tekrar barfiks yapabilmeye başlamıştım. Tüm odağını bir işe verince nasıl ilerleme kaydedildiğini tekrar hatırladım. Biz daha iyi oldukça, çalışmalarımız zorlaştı. Ağırlıklar artmaya başladı.

Son aylarda kendimizi iyice salıp, yamuk yumuk oturup kalkmaktan duruşum baya bir hasar almıştı. Ne nefesimin kontrolüne sahiptim, ne de tam olarak dik duruş ve oturuşumu uzun süre sürdürebiliyordum. En sonunda kaçınılmaz olan oldu ve belimi sakatladım. İnanılmaz moralim bozuldu. Böyle bir anda olmamalıydı, challange sırasında neden oluyordu? Beni ne kadar geri atacaktı kim bilir? İlk gün bu sorular ile beynim çalkalandı. Sonrasında bunun büyük bir ders olduğunu anladım. Dik durabilmeyi, oturmayı, yürümeyi, eğilip kalkmayı öğrenmem için büyük bir fırsattı. Çünkü normalinde hangisinin gerçekten doğru olduğunu anlamakta zorluk çekiyordum ama bu sakatlık sayesinde milimetrik bir yamukluk olduğu an çok rahatsız edici, kötü bir acı giriyordu. Dik durmamı hiç bozmadan, gün içinde bol bol doğru esnemeler ve mobility hareketleri yaptım. Ayrıca spora gitmeye devam ettim. Salondan kendimi hiç uzaklaştırmadım. Bu yalnızca aşmam gereken bir engeldi. Son derece dikkatli bir şekilde çalışmalarıma devam ettim ve 1 hafta on gün içerisinde %90 sorun çözüldü. Tabii ki o zamandan sonra her zaman duruşuma dikkat ettim.(Bel sakatlığı ile çalışma konusunda bilgilenmek isterseniz bu yazıyı ve bu yazıyı okuyun.)

2. aydan sonra işler daha da zorlaştı. Hiç yerimizde durmuyorduk, spora yürüyüp gidip geliyor, eve gelip yemek yiyip tekrar yürüyüşe çıkıyor, akşam frizbi oynuyorduk. Antremanlar sürekli superset ve drop setler içeriyordu. Kardiyo yapmaya da başlamıştık. Enerjimizin artık son demlerini yaşıyorduk. İlk 2 ay hızla yükselen ağırlıklar sabitlenmeye başlamıştı. Kimi zaman uyku sorunları yaşıyorduk. Son ay spor sürelerini biraz kısaltıp, arada bir ihtiyaç olduğunda fazladan dinleniyorduk. Hiç bir zaman içgüdülerimizin dışına çıkmadık. Gerçekten yapamayacaksak eğer o zaman yapmadık. Ve sonunda ikimizde güzel bir sonuç elde ettik. 3 ay boyunca elimizden gelen her şeyi yaptık ve her ne kadar yarışmadan ödül alamasak da emeklerimiz karşılığını her zaman olduğu gibi aldık ve şu anda bu yazıları yazmama kadar uzayan bir yolun ilk aşamasını başarmış olduk.

Aşağıdaki fotoğraflar ikimizinde 3 aylık değişimleri. Elimizdeki gazeteler tarihleri göstermek için. Tarihleri doğrulamak için siteye gazetelerin yakından çekimini de yüklemek gerekiyordu. Buraya onları yükleyerek kalabalık etmeyeceğim.

 

Bu yarışma bitene kadar aklımda hala bittikten sonra modellik yapma fikri vardı. Çünkü hala görmek, gezmek istediğimiz o kadar çok yer var ki, bir an önce bu isteğime ulaşmak istiyordum. “Bu sefer dişimi sıkıcam istemesem de yapıcam, artık bir süre para kazanana kadar kafama takmıycam” dedim kendime ama kısa süre sonra yine bir uca dayandığımı fark ettim. Zaten hayatımdaki her şey önce bir uçta olup, bir şeyi hiç yapmamak daha sonra da sadece onu yapmak, sonrasında orta yolu bulabilmek şeklinde ilerliyordu. Bu sefer biraz daha çabuk farkına vardım ve hem mutlu olup, hem çevreme daha çok faydamın dokunabileceği bir şekilde, benimde fayda sağladığım bir iş bulmaya karar verdim.

İnsanlara yardım etmeyi her zaman çok sevdiğim ve anca iyi bildiğim bir konuda en iyi şekilde faydalı olabileceğim için, bu siteyi açmaya karar verdim. Bu site aracılığı ile anlatmak istediğim, gelişim kapsamlı ve çok boyutlu olursa özümsenebilir. Sadece kas geliştirmek isteyen bir insan nasıl yapacağını bilerek kolayca kas geliştirebilir ama yalnızca güzellik peşinde olunduğu zaman dıştan gelişsek de iç dünyada gelişme yaşandığı anlamına her zaman gelmiyor. Sahip olunan görüntü kişinin kendine duyduğu saygınlığını etkilemeye başlayabiliyor. Kendini bu şekilde değerlendiren biri, başkalarını da bu şekilde değerlendirmeye başlıyor.

Kimse yalnızca göründüğü kişi değildir. Kendimiz bile “gördüğümüz” kişi olmayabiliriz. Olmak istediğimiz kişini rolüne bürünmüş olabiliriz. Yapmamız gerekenler ve olmamız gereken kişi ile yaptıklarımız ve olduğumuz kişi çatışma içine düşer ve ruhsal ihtiyaçlarımızın ne olduğunu bilmeden onları karşılamaya çalışınca aslında kendimizden iyice uzaklaşırız.

Bütün gelişim sağlayabilmemiz için zihin ve beden olarak beraber gelişmemiz gerekiyor. Bu ikisi kesinlikle birbirinden ayrı düşünülmemeli. Zihinsel durumlar kendini vücut ile manifesto eder ve vücuttaki değişimler zihni de değiştirir. İkisi de birbirinin sebebi ve aynı zamanda ikiside birbirinin sonucudur. O yüzden yaptığımız şeylerin istediğimiz amaca hizmet etmesi gerekiyor.

Ben son 4-5 yıldır temel hedefim olarak farkındalığımı arttırmaya ve her açıdan daha dingin ve güçlü olmaya çalışıyorum. Tabii ki bu amaca ulaşmaya çalışırken kullanılan araçlar değişiyor, fikirler farklılaşıyor, kendime ve çevreye bakışım değişiyor. Amacımı unutmadıktan sonra seçtiğim yollar değişse de hepsinden öğreneceğim bir şey olduğunu kendime hep hatırlatmaya çalışıyorum. Yaşadığımız dünyada kontrolümüzde olmayan çok fazla şey oluyor, hatta kendimizi kontrol etmek bu kadar zorken, başka herhangi bir şeyi kontrol etmeye çalışmak anca ne kadar yetkisiz olduğumuzu gösterir bize. Hepimiz öncelikle kendimizden sorumluyuz. Neyi değiştirmek istiyorsak isteyelim öncelikle kendimizde o değişimi görmeliyiz. Ghandi’nin çok güzelce söylediği gibi “Dünyada görmek istediğin değişim ol.”

Değişince bir sonraki aşama adapte olmak oluyor. Uyum sağlamak ve gelişmeye devam etmek için tekrar değişmek ve adapte olmak gerekiyor. Değişebilmek adına ise önce farkında olmak gerekiyor ve farkındalık da sakin bir halde iken kendisini en iyi şekilde gösteriyor. Yaşadığımız içsel ve dış dünyayı büyük bir fırtına, bir hortum gibi düşünüyorum. Düşünceler, insanlar, olaylar, olgular, bildiğimiz, bilmediğimiz her şey birbiri ile bir şekilde bağlantılı şekilde bu fırtınanın içinde kendi olurlarında savruluyor. Bu fırtınanın içine girince işler biraz daha kontrolden çıkıyor. Düşünce fırtınalarına girince, kendini sana ait olmayan düşünceler içinde bulabiliyorsun. Bu işleyen büyük sistemin fırtınasına dahil olunca, istemediğin işlerde çalışıyor şekilde kendini bulabiliyorsun. Bence insanın kendine ait olan bir yaşamı yaşayabilmesi için bu hortumun ortasında , en dingin yerde durması gerekiyor ki bu da kendinin farkında olup, hemen yargılara ve varsayımlara atlamamaktan geçiyor. Bu tarz düşünceler zincirleme bir şekilde bir çok alışılmış kalıbı uyarıyor ve zihinsel değişimimiz daha başlamadan bitiyor.

Benim amacım, gerçek doğama; zihin, ruh ve bedeni ayırmadan olabileceğim en güçlü hale ulaşmak. Bu yolda başka insanlara da yardımcı olabilirsem, bu dünyanın veya başkalarının dünyalarının belki hemen şimdi olmasa “kelebek etkisi” gibi, bir şekilde başkalarının, başkalarına dokunuşlarıyla değişmesine katkı sağlayabilirsem eğer gerçekten mutlu olurum.

Bundan Sonrası

Bu sıralar Oza ile beraber temel odağımız powerlifting. Onun dışında ben bu site ile epey vakit geçirmeye çalışıyorum. Disiplin ve kendine zaman tanımak nedir onlar üzerine çalışıyorum. Beklenti kurmadan elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorum. Hayatımda değişiklikler oldukça buraya ekleyeceğim. Bu yazıyı beni daha iyi tanıyabilmeniz, söylediklerimi benimle daha iyi özdeşleştirip, ölçüp tartarak daha iyi özümseyebileniz için yazdım. Ben her zaman okuduğum insanın nasıl biri olduğunu bilince demek istediklerini daha iyi anlıyorum. Sizde artık beni bir yere kadar tanıyorsunuz. Umarım bir gün yollarımız kesişir ve birbirimizden öğrenebiliriz. Değişin, adapte olun, yeniden değişin!